Herkes Kendi Sitilini Yaratır-Stil Forum


Join the forum, it's quick and easy

Herkes Kendi Sitilini Yaratır-Stil Forum
Herkes Kendi Sitilini Yaratır-Stil Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

MİLLİYETÇİLİK [Atatürk'ün İlkeleri]

Aşağa gitmek

MİLLİYETÇİLİK [Atatürk'ün İlkeleri] Empty MİLLİYETÇİLİK [Atatürk'ün İlkeleri]

Mesaj tarafından █►SALVADOR◄█ Paz Mart 13, 2011 8:54 am

Atatürk'ün Türk
gençliğine miras bıraktığı ilkelerin en anlamlılarından biri
milliyetçiliktir, kuşkusuz. Milliyetçilik, Türk milletinin siyasal,
sosyal ve kültürel bağlamda varoluş gerekçesini ortaya koyan ilkedir.
İmparatorluk devrinde, çok milletli yapıyla bir zorunluluk olarak
güdülen "Millet sistemi", Türklüğün etnik anlamda bile önemsenmesini
imkansız kılmıştı. Ancak toprak kayıplarıyla beraber önce Hıristiyan
sonra da Arap unsurlar, devlet sınırları dışında kalınca, devletin
kendisini yeniden tanımlama, kodlama zorunluluğu baş gösterdi. Artık
"unsurların birliği" veya İslam topluluklarının karışımı gibi kavramlar
devletin yapısını ifade etmez hale gelmişti. Kısacası Osmanlı'nın
asırlar boyunca büyük dikkatle sürdüre-geldiği tanımlamalar kifayetsiz
kalınca Osmanlı'nın o günkü doğrusunu, genç Türkiye Cumhuriyeti'nde
sürdürmeye kalkışmak inanılmaz bir yanlış olurdu. İşte milliyetçilik

ilkesiyle, Türk yeniden kendini tanımlama, varlık gerekçesini bulma sorununu aşmayı bildi.

Atatürk'ün karşılaştığı en ciddi sorun o güne dek ulus bilincinde
yaşadığı gerçeğine varmasına engel olunan bir halka ulus olduğunu ispat
etmekti. Mardin'in de belirttiği gibi hakkında yapılan onca eleştiriye
rağmen Atatürk, milliyetçilik ve batılı anlamda bir ulus-devlet inşa
etmek konusunda pek fazla eleştirilemez. Hatta elindeki topluluğu ulus
haline dönüştürmesindeki bu başarı Atatürk'ün belki en önemli-kusursuz
zaferidir. Atatürk bu bağlamda işe milletin ne olduğunu izah ederek
başlar. Millet, milliyetçilik dünyanın her yerinde beraberinde millî
karakterin özellikleri, hangi unsurların bir topluluğu millet yapmasına
yeteceği sorunsalları getirmiştir. Bir cemiyete millet diyebilmek için, o
cemiyetin; siyasi, dilsel, ırksal ve kökensel birlikteliği
paylaşmasının yanı sıra tarihi ve ahlaki yakınlık,ilişkisi içinde
bulunması gerekmektedir. Vatan birliği elbette millet olabilme
kriterlerinin en yaşamsalları arasındadır.

Türkiye'yi kuran milletin, Türk milleti olduğuna inanan Mustafa Kemal,
kendisini daima biyolojik ırkçılığa dayalı sert-totaliter yaklaşımlardan
uzakta tutmasını bilmiştir. Onun millet ve milliyetçilik tanımı,
barışperver, ulusun yaşam ve kaderine yön çizebilme temel hakkını
gözeten kültürel bir milliyetçilik tanımıdır ve başka pek çok konuda
olduğu gibi Fransız yaklaşımından esin almaktadır. Hayatı boyunca
bilimsel ve tarihi tecrübeleri ona milletin suni bir yapılanma
olmadığını kanıtlamıştır. Bu açıdan organizmacıdır.

Atatürk'ün yanında bulunan onun hareketlerini izleyen düşünürlere göre
yeni devletin milliyetçilik anlayışı çok farklıdır. Bu kesim Atatürk'ün
vatan sevgisini kutsallıkla birleştiren, milliyetçiliği sadece tapınma
addeden mistik-


hayalci milliyetçilik anlayışının karşısındadır. Mistisizme, geçmişe
tapınmakla sınırlı bir fetişizme karşı çıkan bu yeni anlayışı
Karaosmanoğlu, "Türk Rönesansı" olarak adlandırmaktadır. Bu bağlamda bir
yanlış anlaşılmanın düzeltilmesi gerekmektedir. Kimi sol Kemalist
yazarlar, Türk milliyetçiliği akımını kötülemek ve farklı milliyetçilik
tartışmaları açmak amacıyla Türk milliyetçiliği fikir sistemine
saldırılarda bulunabilmektedirler. Oysa Türk milliyetçiliği üzerine
teorik eserler veren düşünürlerin kitaplarında mistik, geçmişe
tapınmakla yetinen milliyetçilik tanımlarının şiddetle yerildiği,
gelişmeci, aklı üstün tutan milliyetçilik kuramlarının dile getirildiği
görülecektir. Tartışmaya son vermek amacıyla her iki kesimin meseleyi
nasıl değerlendirdiğine değinilebilir. Sol milliyetçilik ve Atatürk
milliyetçiliğinin üzerinde odaklanan kalemler kendisini milliyetçi
olarak tanımlayan siyasal akımın temsilcilerinin Türk milliyetçiliği
tezlerinden farklı bir Atatürk milliyetçiliği etrafında
yoğunlaşmaktadırlar. Diğer kesimin önde gelen kalemleri ise Türk
milliyetçiliği- Atatürk milliyetçiliği gibi farklı kavramlardan söz
edilemeyeceğini, Atatürk'ün de gerek eserleri, gerekse de liderlik
vasıflarıyla en önde gelen Türk milliyetçilerinden biri olduğunu
belirtmektedirler.

Görünen o ki, Atatürk'ün milliyetçiliğe ait görüşleri hem ülkücü hem de
akılcıdır. Akılcılığı, "Bugün dünya milletleri akraba olmuşlardır ve
olmakla meşguldürler. Bir milletin varlık ve saadeti, diğerleriyle
bağlantılı hale gelmiştir. İnsanlık kavramı yükselmiştir. Yüksek ideal
yolcularının çoğalması gerekmektedir. Ancak bu ideal birbirine yaklaşma
idealidir. Milletimi esir etmeyi düşünen bir millet bu arzusundan
vazgeçinceye kadar düşmanımdır. Mazlum milletler zalimleri bir gün
mahvedecektir. İnsanları mutlu edeceğim diye onları birbirine

boğazlatmak, gayri insani bir sistemdir. Milletleri yükselten bir
hassa vardır: İntikam hissi. Milletlerin kalbinde intikam hissi olmalı.
Hayatına, ikbaline refahına düşman olanlar bulundukça onu affetmek
elimizden gelmez. Düşmana merhamet aciz ve zaaftır. Bu, insanlık
göstermek değil, insanlık hassasının yok olduğunu ilan etmektir"
sözlerinde yatmaktadır. Ülkücülüğüyse, idealizmiyse; "İnsanlığa yönelmiş
fikir hareketi er geç muvaffak olacaktır" anlayışında ve hedeflere
varma azminde anlaşılmaktadır.

Dikkat edilirse Mustafa Kemal'in milliyetçilik anlayışında, liderlik
vasıfları arasında mantıksız düşmanlıklara yer yoktur. Bir düşman ancak
bize düşmanlık etmeye kararlı olduğu müddetçe düşmandır. Yoksa devlet
adamlığında, kan davası peşinde koşmak yoktur. Her millet bir biriyle
iyi yolda iletişim kurmaya çalışmalı ve en azılı eski düşman bile bu
yolda samimiyetini gösterdiği takdirde artık düşman sınıfında
sayılmamalıdır. Bu prensip Mustafa Kemal'in dış ilişkilerinde nasıl
basanlar, utkular kazandığını kendiliğinden gün yüzüne çıkarmaktadır.
Atatürk milliyetçilik söyleminde tekelci veya dışa kapalı olmadığını her
fırsatta yineliyor, milliyetçiliğin temel gayesinin milletler ailesinin
en üst basamaklarında Türk ulusunun onuruna layık bir yer işgal etmek
olduğunu savunuyordu. Neticede Türkiye ve Batı'nın gözünde milliyetçi
önderlik kendisine iyi gözle yaklaşan her devlete aynı yaklaşımla
karşılıkta bulunmaya hazırdı.

Atatürk Van'dan, Diyarbakır'dan Trakya'ya, Karadeniz'den Akdeniz'e kadar
tüm vatandaşların millî cevherin ortak damarları olarak
vasıflandırmaktaydı. Tarih potasında kaynaşmış, birbirine duygusal
bağlarla bağlanmış insanlara "Türkiye halkları" diye seslenmek Atatürkçü
düşünceyle bağdaşmaz. Kemalist önderliğin resmi savı ve samimi


düşünceleri Anadolu coğrafyasında tek bir millet yaşadığı gerçeğine
odaklanmıştır. Aksi takdirde, egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa
bırakılmasının da, pek çok kan dökerek bağımsızlık savaşı vermenin de ne
değeri kalırdı ki? Sınıf çatışmasına karşı geliştirilen söylemlerde
milliyetçilik anlayışının dayanışmacı niteliği göze çarpar. Türkiye'de
Batılı anlamda sınıflar bulunmadığı, aynı fakirliğin ulusun tüm
katmanlarınca eşit çekildiği için Atatürk, Türk milletinin birbirine
dayanışarak, el ele ve bir bütün halinde gelişmesini öngörür.

Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, ulustan kopuk bir içeriğe sahip
değildir. İçinde bizzat bir ülkeyi paylaşan tüm yurttaşları etkileyen
vatan mefhumu, demokrasiye bağlılık, insan sevgisi ve insana verilen
aşın önem yatmaktadır. Tek adam diktasına özde karşıdır, ulusun vatanı
için elbirliğiyle, gelecek kaygusuyla çalışmasını ister. Başarı, ulusal
birlikten, bütünleşmeden

düşman sınıfında sayılmamalıdır. Bu prensip Mustafa Kemal'in dış
ilişkilerinde nasıl basanlar, utkular kazandığını kendiliğinden gün
yüzüne çıkarmaktadır. Atatürk milliyetçilik söyleminde tekelci veya dışa
kapalı olmadığını her fırsatta yineliyor, milliyetçiliğin temel
gayesinin milletler ailesinin en üst basamaklarında Türk ulusunun
onuruna layık bir yer işgal etmek olduğunu savunuyordu. Neticede Türkiye
ve Batı'nın gözünde milliyetçi önderlik kendisine iyi gözle yaklaşan
her devlete aynı yaklaşımla karşılıkta bulunmaya hazırdı.

Atatürk Van'dan, Diyarbakır'dan Trakya'ya, Karadeniz'den Akdeniz'e kadar
tüm vatandaşların millî cevherin ortak damarları olarak
vasıflandırmaktaydı. Tarih potasında kaynaşmış, birbirine duygusal
bağlarla bağlanmış insanlara "Türkiye halkları" diye seslenmek Atatürkçü
düşünceyle bağdaşmaz. Kemalist önderliğin resmi savı ve samimi


düşünceleri Anadolu coğrafyasında tek bir millet yaşadığı gerçeğine
odaklanmıştır. Aksi takdirde, egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa
bırakılmasının da, pek çok kan dökerek bağımsızlık savaşı vermenin de ne
değeri kalırdı ki? Sınıf çatışmasına karşı geliştirilen söylemlerde
milliyetçilik anlayışının dayanışmacı niteliği göze çarpar. Türkiye'de
Batılı anlamda sınıflar bulunmadığı, aynı fakirliğin ulusun tüm
katmanlarınca eşit çekildiği için Atatürk, Türk milletinin birbirine
dayanışarak, el ele ve bir bütün halinde gelişmesini öngörür.

Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, ulustan kopuk bir içeriğe sahip
değildir. İçinde bizzat bir ülkeyi paylaşan tüm yurttaşları etkileyen
vatan mefhumu, demokrasiye bağlılık, insan sevgisi ve insana verilen
aşın önem yatmaktadır. Tek adam diktasına özde karşıdır, ulusun vatanı
için elbirliğiyle, gelecek kaygusuyla çalışmasını ister. Başarı, ulusal
birlikten, bütünleşmeden
█►SALVADOR◄█
█►SALVADOR◄█
RütbeForum Kurucusu
RütbeForum Kurucusu

ÜyeAktiflik : 2228

Erkek

BilgiRep : 5

Mesaj Sayısı : 1603


Hesabı
Altın:: Full
Para:: Full

https://stil.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz