Mai ve Siyah - Halit Ziya Uşaklıgil Geniş Özeti
1 sayfadaki 1 sayfası
Mai ve Siyah - Halit Ziya Uşaklıgil Geniş Özeti
Romanda Adı Geçen Kahramanlar
Ahmet Cemil : Romanın baş kahramanı
İkbal : Ahmet Cemil’in kızkardeşi
Sabiha Hanım : Ahmet Cemil’in annesi
Seher : Evin hizmetçisi
Vehbi Bey : İkbal’in kocası
Tevfik Bey : Vehbi Bey’in babası
Hüseyin Nazmi : Ahmet Cemil’in çocukluk arkadaşı, yazar
Lamia : Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşi
Ahmet Şevki Bey : Gazete yönetim memuru
Ali Şekip : Gazete başyazarı
Hüseyin Baha Efendi : Gazete de imtiyaz sahibi
Sait : Gazete de çalışan yazar
Saib : Gazete de çalışan diğer yazar
Raci : Gazete de düzeltme işi yapan yazar
Nedim : Raci’nin oğlu
MAİ ve SİYAH
Mir’-at-ı Şuun gazetesinin 10. yılı için yazı kuruluna verilen şölene,
gazete yazarı yedi arkadaş katılır. Bunlar Ahmet Cemil, Sait, Raci,
Hüseyin Baha, Ahmet Şevki, Saib ve Ali Şekip’den başkası değildir. Ahmet
Cemil çocukluk arkadaşı Hüseyin Nazmi (Gencine-i Edep başyazarı)
hakkında yapılan olumsuz eleştirileri kabul etmeyip, arkadaşlarının
şiirlerinin yeni bir akıma öncülük ettiğini savunur. Raci başta olmak
üzere, şiirdeki bu yenilikler hiç kimse tarafından kabul görmez.
Şölen bitipte herkes dağıldığın da Ahmet Cemil, Tepebaşı’nda Haliç’e
bakan bir ağacın altında, mavi bir gökyüzü altın da mavi düşlere dalar.
Düşlerin de çok ünlü bir şair olmak, bir gazete veya basımevi sahibi
olmak, mutlu bir evlilik ve daha neler neler...
Bir yıldan beri basın dünyasının içinde olan Ahmet Cemil, bu camianın
bir çok çirkefliğini gören ancak herkes tarafından sevilen bir insandır.
Raci hiçbir şey olmamak üzere dünyaya gelen, ancak her şey olmaya
çalışan, (özelliklede şair olamaya çalışan) kıskanç ve kin dolu biridir.
Baş yazar Ali Şekip alçak gönüllü, az konuşan, bilgili bir insandır.
Sait’in kendine özgü bir karakteri olmayıp, başkalarını taklit ederken,
Saib gözü kulağı her yerde her şeyden haberdar, zayıf kuru bir çocuktur.
Yönetim memuru Ahmet Şevki Efendi ve İmtiyaz sahibi Hüseyin Baha Efendi temiz yürekli, ortalık karıştırmayan insanlardır.
Ahmet Cemil on dört yaşındayken, dava vekili olan babasının biriktirdiği
üç beş kuruşla Süleymaniye’de aldığı evde annesi, kız kardeşi İkbal ve
hizmetçileri Seher’le mutludurlar. O vakit yatılı okuyan Ahmet Cemil’in
okulu bitirmesine bir yıl vardır.
Okuldaki en samimi arkadaşı olan Hüseyin Nazmi ile sürekli şiirler okur,
tercümeler yaparlar. Hüseyin Nazmi varlıklı bir ailenin çocuğudur.
Babasının vefatından sonra evin geçimini üstlenmek zorunda kalan Ahmet
Cemil önce kitabevlerine çeviri yapar ancak eline fazla para geçmez.
Mir’at-ı Şuun gazetesinde bir romanın tefrika edileceği haberini alan
Ahmet Cemil, gazeteye başvurur ve bir hafta içinde bir romanı çevirmesi
istenir. Gazeteye girişi böyle başlar.
Son sınıfta olan Ahmet Cemil, okul dönüşü sabahlara kadar çeviri yapar,
derslerini ihmal eder ve gitgide zayıflar. Üstelik arkadaşı Hüseyin
Nazmi ile de pek görüşmezler. Biri gündüzlü, diğeri yatılıdır.
Ahmet Cemil bir gün bir basımevi kuracağı ve önemli bir şair olacağı
hayalleriyle durmadan çalışır. Üstelik haftada üç gece altı yaşlarında
bir çocuğa evinden uzak bir mesafede, ders vermeye başlar.
Tüm bu şartlar altında diplomasını almayı da başarır.
Şölenin verildiği gecenin sabahı Ahmet Cemil gazeteye gittiğinde,
Raci’nin oğlu ve karısını görür. Raci uzun zamandır sabaha karşı evine
sarhoş gelmekte, başka kadınlara takılmaktadır. Kadın çocuğunun
geleceğinden endişe etmektedir.
Gazeteye gelen Sait’le Saib, Raci’yi bir gece önce bir Alman şarkıcı
kadınla gördüklerini söylerler. Bunun üzerine Ahmet Cemil ve Ahmet Şevki
oraya gitmeye karar verirler.
O gün işini erken bitiren Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi’ye gider. Kapıda
onu küçük kız kardeşi Lamia karşılar. Arkadaşı hakkında yapılan haksız
eleştirilerden bahseder ancak Hüseyin Nazmi bunlara pek kulak asmaz.
Ahmet Cemil’in en büyük hayali insanlığın hayatını anlatan, yeniliklerle
dolu bir şiir yazmaktır. Öyle ki bir gülümsemeyle başlasın, bir damla
göz yaşıyla sona ersin.
Ahmet Cemil’in şiirde olmasını istediği şudur:
Örneğin hüzünlü bir parça; Faülün, faülün, faülün ölçüsüyle giderken,
mefailiün, failatün, mefailün, failün ölçüsüyle bir duygusallık coşması,
sonra; müstef’ilün, müstef’ilün ile bir durgunluk, daha sonra bir
ıstırap hıçkırığı gibi tek bir ulün..... tıpkı bir müzik gibi.
Onun istediği tek düze bir anlatım değil, serbest kafiyeli ama birbirine uygun ve ahenkli bir şiir yazmaktır.
Hüseyin Nazmi, şiirini bitirdiğinde Ahmet Cemil için evinde bir şölen
vereceğini söyler. Daha sonra Lamia’nın çaldığı piyanonun sesleri gelir
ve onu dinlemeye giderler.
Ahmet Cemil Lamia’yı dinlerken onun bir kız oluşunu, büyüdüğünü hayal
eder ve kendisinin karşısına çıkacak kızın kim olacağını düşünür. Küçük
konser bitince Ahmet Cemil evden ayrılır.
Ertesi gün, akşamüstü Ahmet Şevki Efendi, onbeş yıldır hiç uğramadığı
Beyoğlu’na gitmek istediğini söyler Ahmet Cemil’e. Hem de Raci’yi
görebilmek için bir fırsattır bu. Raci’yi hiç sevmeyen bu iki dost,
karısına ve oğluna üzülmektedirler.
Dolaşırken Raci’yi bir eğlence yerine giderken görürler. Onlarda içeri
girerler. Burası Almanya’dan, Romanya’dan, Avusturya’dan geçinmek için
gelen kadınların çalıştığı, müzikli bir yerdir.
Raci burada şarkıcılık yapan bir Alman kadına deliler gibi aşıktır.
Ancak kadından hiç yüz bulamaz, üzüntüden kendini içkiye verir. Raci’nin
bu durumu onları çok üzer ve oradan ayrılırlar.
Raci’nin oğlu Nedim artık gazetede çalışmaktadır. Raci’den başka herkes çocuğa güleryüz gösterir.
Mayıs başlarında bir Cuma günü, Ahmet Şevki Efendi, Ahmet Cemil’le
konuşmak ister. Konu kızkardeşi İkbal’le ilgilidir. Basımevi sahibi
Tevfik Efendi’nin, oğlu Vehbi Bey’i evlendirmek istediğini, uygun bir
kız olup olmadığını, kendisinin de Ahmet Cemil’in kızkardeşi İkbal’i
tavsiye ettiğini söyler.
Ahmet Cemil bir yandan evde yabancı bir insanın yaşamasından duyacağı
rahatsızlıkları düşünürken, bir yandan da kızkardeşinin bu varlıklı
insanla evlenerek hayatını kurtaracağını düşünür.
İkbal’e görücülüğe gidilir, beğenilir, ardından da istenir. Kısa süre
içinde düğün yapılır. Ahmet Cemil ilk bir hafta hiç eve uğramaz,
arkadaşı Hüseyin Nazmi’de kalır. Bir hafta sonra bir akşam yemeğinde
aileye katılan Ahmet Cemil, bu evde kendini bir yabancı gibi hisseder ve
artık haftada dört gece ders vermeye gider, eve geç vakit gelip, sabah
erkenden çıkar.
İki ay kadar sonra, bir sabah annesi Sabiha Hanım gelir ve ikbal’in
gizli gizli ağladığını, mutsuz olduğunu söyler. Ahmet Cemil
kızkardeşinin ağzından birşeyler almak ister ama İkbal hiçbirşey belli
etmemeye, mutlu görünmeye çalışır.
Aynı gün basımevine gittiğinde, Vehbi Bey’in babası Tevfik Bey’in on altı yaşında bir kızla evlendiğini duyar ve çok şaşırır.
O yılın kışı Ahmet Cemil’in dayanma gücünü tüketen bir sefillik dönemi
olur. Bir yandan basımevindeki iş hayatı, bir yandan artık yetişemez
olduğu ders vermeler ve evde bir türlü ısınamadığı eniştesi Vehbi Bey.
Üstelik bütün gücüyle artık bitirip yayınlatmak istediği şiiri bütün
vaktini alır. Nihayet bir haftalık ayıklamadan sonra artık şiiri küçük
bir defter halini alır. Sonunda rahatlamıştır.
Şiirini en yakın arkadaşı Hüseyin Nazmi’ye okumak üzere yola çıkar.
Yolda bir yıldır hiç görmediği Lamia’ya rastlar. Lamia artık bir genç
kız olmuştur. Ona şiirinden bahseder. Yıllardan beri içinde tutuşan
özlemlerin, tutkunun, sevginin gerçek sahibini arayan Ahmet Cemil, bu
kişinin Lamia olduğunu fark eder ve ona delicesine sevdalanır.
Bir gece herkes yatmak üzere odasına çekilmek üzereyken kapı çalar ve
Vehbi Bey’in babası Tevfik Bey’in felç olduğu haberi gelir.
Vehbi Bey daha ertesi sabah, basımevi yönetimine el koyar, hesapları
sorar ve çalışanlara çirkin davranışlarda bulunur. Herkesi derin bir
kaygı alır.
Akşam basımevine uğrayan Hüseyin Nazmi,Ahmet Cemil’i alarak evine
götürür. Yolda basımevin de olanları anlatan Ahmet Cemil, bir taraftan
da Lamia’yı görebilme umudu içindedir. Hüseyin Nazmi, arkadaşının şiir
kitabını okuma törenini bir ay sonra yapacağı haberini alır.
Ertesi sabah basımevine girdiğinde, Raci’nin perişan halde olduğu
haberini alır Nedim’den. Sevdiği Alman kadından yüz bulamayan Raci,
iyice kendini içkiye vermiştir. Üstelik ciğerleri sökülürcesine
öksürmekte ve günden güne erimektedir.
Vehbi Bey tarafından yönetimden çıkarılması düşünülen Ali Şekip,
eniştesinden gelecek bir miktar parayla bir kağıtçı dükkanı açmak için
girişimlere başlamıştır bile. Artık istenmediği yerde kalmak istemez.
Sıra Hüseyin Baha Efendi’dedir. Vehbi Bey onu da bir aylığa bağlayarak
yönetimi tümden Ahmet Cemil’in idaresine bırakıp, boş yere çalışanlara
para ödememeyi düşünür.
Sıra gazete müdürü Hüseyin Baha Efendi’dedir. Vehbi Bey’e göre, Ahmet
Cemil, Sait ve Saib gazeteyi pekala yönetebilir, kendisi de memurluğa
devam edebilirdi. Ancak kafasın da daha başka planlar vardır.
Vehbi Bey bir gün Ahmet Cemil’e, evini ipoteğe vererek kendisiyle ortak
olmasını, basımevine bir taş makinesi ve benzinle çalışan bir makine
alınarak daha çok kazanabileceklerini, her ay 25 lira ödeyerek evin
borcunu ödeyebileceklerini söyler. Çaresiz Vehbi Bey kabul eder. Alınan
yeni makineyle gerçekten iyi kazanç sağlanır ve geceleri üç arkadaş
Sait, Saib ve Ahmet Cemil sırayla gazetede kalır, orada yer içerler.
Artık kitabını tamamlayan Ahmet Cemil, arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin
Erenköy’deki evinde verdiği şölene, edebiyat dünyasından birkaç kişiyle
katılır. Hüseyin Nazmi’nin açılış konuşmasından sonra sıra Ahmet
Cemil’in kendi şiirini okumasına gelir.
Hasan Latif Bey, İlhami Efendi, Raci, Süleyman Vahdet Efendi ve Hüseyin
Nazmi; Ahmet Cemil’in okumaya başladığı şiiri, biraz kıskançlık, biraz
şaşkınlıkla ve büyük bir dikkatle dinlemeye koyulurlar. Ahmet Cemil
birara Lamia’nın kapıda belirdiğini görür, o an kanı donar ama belli
etmemeye çalışarak okumaya devam eder.
Okuma bittikten sonra, herkes Ahmet Cemil’i kutlar ve bahçeye çıkılır.
Raci, Ahmet Cemil’in kendisini eniştesine kovdurttuğunu ima eder. Ahmet
Cemil büyük bir üzüntü duyarak yürürken, Lamia’nın yemek odasına
girdiğini görür. Geri dönüp ona sevgisini açmayı düşünür ancak vazgeçer.
Düşünceler içinde geçen bir gecenin ardından sabaha karşı uyuyabilen
Ahmet Cemil, birden defterinin olmadığını görür ve yemek odasın da
unutulan defter, uşak tarafından getirilir.
Ertesi gün ev de İkbal’in ağlama sesini duyan Ahmet Cemil, kardeşinin
derdinin ne olduğunu, bir yıldır süren evliliğin de neden mutsuz
olduğunu sorar ama hiçbir cevap alamaz.
Odasına gelen annesi Sabiha Hanım, İkbal’in hamile olduğunu, Vehbi
Bey’in hizmetçi kız Seher’i sıkıştırdığını, Lamia’yı sürekli aşşağılayıp
dövdüğünü ve haftada birkaç geceyi yatalak babasının evin de, onun genç
karısıyla geçirdiğini anlatır.
Ahmet Cemil ve annesi; İkbal’i kurtarmanın bir yolunu düşünmeye
başlarlar. Eniştesinden artık iyice nefret eden Ahmet Cemil, evi
kurtarmak için gazete de çalışmaya devam etmek zorunda olduğunu düşünür.
Daha çok çalışacak, evin parasını kurtaracak, Lamia’yla evlenecek ve
kızkardeşini bu adamdan ayırarak, ailece yeniden mutlu bir hayat
sürecekler. Bu düşünceler içinde Lamia aklına gelir Ahmet Cemil’in, şiir
defterini yeniden okumaya başladığın da, en son sayfada Lamia’nın el
yazısını görür. “Tebrik ederim....” Artık Lamia’nın da kendisini
sevdiğini ümit eder.
Sabah uyandığında, söküklerini tamir etmesi bahanesiyle İkbal’i odasına
çağıran Ahmet Cemil, kızkardeşiyle azda olsa konuşma fırsatı bulur.
Gazeteye gittiğinde; önceki akşam okuduğu şiir hakkında, hiç de hoş
olmayan eleştirilere arkadaşlarının gülüştüğünü, alay ettiğini görür.
Sabah gazetelerde çıkan bu yazının Raci’ye ait olduğunu anlar.
Ahmet Şevki Efendi ona, üzülmemesi gerektiğini söylese de, o, bu
yazıların herkes tarafından özellikle Lamia tarafından okunacağı
düşüncesiyle kahrolur.
Ahmet Şevki Efendi şiirin anlaşılamamasının bu kadar önemli olmadığını,
önemli olanın kız kardeşinin sorunu olduğunu söyler. Ahmet Cemil’in
basımevinden ayrılamayacağını, makinaların parasını çıkarana kadar
çalışarak evi kurtarmasını, sonrada İkbal’i kocasından
boşattırabileceğini söyler.
Makinaların başına giden Ahmet Cemil, biraz dizgi düzeltme işleri
yaparak avunmaya çalışır. O sırada Raci’nin çok kötü bir durumda
yattığını öğrenir. Artık Onu bir hastaneye yatırmak gerekir. Her gün
biraz daha ölüme yaklaşan Raci, Gureba Hastanesine yatırılır.
Akşam evde Vehbi Bey’in, diğer günlere göre daha farklı olduğu gözlenir.
Odalarına çekildiğinde, kızkardeşiyle eniştesi arasında ciddi bir
tartışma duyulur. Vehbi Bey, gazetelerde Ahmet Cemil hakkında çıkan
haberlerin gazetenin onuruna dokunduğunu, bunu İkbal’in ağabeyine
söylemesi gerektiğini söyler. İkbal bunu Ahmet Cemil’e çok zorlanarak
söyler. Bu; gazeteden kovulduğu anlamına gelir.
Ertesi gün gazetede yönetim memuru Ahmet Şevki Efendi, Mir’at-ı Şuun
gazetesinde yer alan bir yazıda, başyazarlığın Ahmet Cemil’den alınarak,
daha önce üç dört kez kovulan Osman Tayyar’a verildiği haberini
gösterir.
Ahmet Cemil makinaları alıp, kiraya vermek ya da bir basımeviyle ortak
olmak, kendisinin de ders vermeye devam edeceğini düşünür ancak beş
parasızdır. Üstelik makinaların borcu kendisine aittir. Evi kurtarmak
için çaresiz, Vehbi Beyle çalışmak zorundadır.
Daha sonraki günlerde basımevine hiç uğramaz, eve geç gelir, erken
çıkar, eniştesiyle yüz yüze gelmek istemez. Bu durumdan yararlanan Vehbi
Bey, evin geçiminin kendisine yüklendiğini, Ahmet Cemil’in hiçbir işe
yaramadığını bahane ederek, içkinin de dozunu kaçırarak İkbal’i daha
fazla haşlar.
Makinaları vermeyeceğini söyleyen Vehbi Bey, evinde bir asalak
besleyemeyeceğini söyleyip, kızı durmadan döver. Olanlara daha fazla
dayanamayan Ahmet Cemil, Vehbi Bey’i dövmek ister ancak annesi bırakmaz.
Eniştesi evden çıkınca İkbal’i görmeye giderler. İkbal böğrüne yediği
tekme ile acılar içinde kıvranmaktadır.
Başka çare yoktur. Annesinin yüzük ve küpelerini Emniyet Sandığı’na
rehine bırakıp, aldığı paralarla makinaları, dolayısıyla evi kurtarmak
zorundadır. Elindeki paralarla telaşla eve gider. Telaş içinde Ahmet
Cemil’i kapıda karşılayan Seher, İkbal’in durmadan kan kaybettiğini
söyler.
Çocuk düşmüştür. Tekrar doktoru çağırır. İlaçlar alınır. Doktor durumunu
pek iyi görmez. Ateşi bir türlü düşürülemeyen İkbal gitgide
kötüleşmekte, ateşler için de sayıklamaktadır. Bir gece ağabeyini yanına
çağırır ve o geceden sonra Ahmet Cemil kızkardeşini gece gündüz hiç
yalnız bırakmaz
Ve bir gece İkbal, annesi ve Seher’in kolları arasında çırpınmaya
başlar. Ahmet Cemil kardeşini kolları arasına alarak, sımsıkı sarılır ve
iki kardeşin kolları son bir kez buluşur. İkbal, ağabeyinin kolları
arasında can verir.
İkbal, derin bir yas içinde toprağa verilir. Ahmet Cemil eve döndüğünde
kızkardeşinin odasına girip doya doya ağlar. Hayatından yarım yüzyıl
geçmiş gibi çökmüş ve yaşlanmıştır Ahmet Cemil.
Ertesi gün Ali Şekip’in dükkanına giden Ahmet Cemil orada Ahmet Şevki
Efendi’yle de karşılaşır. Arkadaşları herkesin başından mutlaka bir kere
yas geçtiğini, bu kadar kendisini bırakmaması gerektiğini söyler.
Bu sırada Raci’nin oğlu Nedim’in gazete sattığını görürler ve Ahmet Cemil hep birlikte Raci’yi ziyarete gitmelerini ister.
Düşüncelerle geçen bir yolculuktan sonra, hastaneye varırlar. Raci’yi
küçük bir odada, yatağa büzülmüş, iyice kötüleşmiş bulurlar. Çıkışta
doktorlara durumunu sorduklarında pek umut olmadığını öğrenirler.
Ali Şekip’in dükkanına tekrar döndüklerinde, Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi
tarafından yazılıp, cama iliştirilmiş bir not bulur. Hüseyin Nazmi, bu
büyük felakete üzüldüğünü ve yasını paylaştığını, kendisine
ulaşamadığını, verilecek pek çok haberi olduğunu söyler.
Ahmet Cemil bu haberin Lamia ile ilgili olduğunu düşünür. “Lamia’da beni
sevdiğini ağabeyine söyledi ve evlenmek istediğini mi belirtti acaba? ”
Bu düşünce ile akşamı zor eder.
Erenköy’e arkadaşının köşküne gider ve büyük bir merakla, vereceği
haberleri söylemesini ister. Hüseyin Nazmi, Avrupa’da herhangi bir
başkente atanmak üzere olduğunu ve bu arada Lamia’yı bir subayla
evlendireceklerini söyleyerek, bu gencin bir resmini de gösterir.
Ahmet Cemil’in bütün hayalleri yıkılmıştır. Keşke daha erken davranıp
Lamia’yı kendisine isteseydi. Ama evlenmek için yeterince kazancı
olmadığı için, bunu yapamamıştır.
Bu yıkımın ardından, sabah erkenden kardeşinin mezarına gider ve orada kardeşi gibi kendisinin de umutsuzluğuna ağlar.
Dönüşte Raci’nin karısıyla karşılaşır. Kadın, oğlu Nedim’in geleceği
için, babasından kalan hisse senetlerini bozdurarak, Raci’nin tedavi
masraflarını karşılamak ister. Ahmet Cemil; kadınların neden bu kadar
bağışlayan ve bu kadar yüce varlıklar olduğunu düşünür. Demek ki; eğer
yaşasaydı, İkbal de kocasını affedecekti.
Babıali Caddesi’ni çıkarken, uzun zamandır hiç görmediği Vehbi Bey’le
karşılaşan Ahmet Cemil, kendine alaycı bir gülümseme atan Vehbi Bey’in
suratına olanca gücüyle, bütün intikamını alırcasına bir yumruk
patlatır.
Artık rahatlamıştır. Ali Şekip’in dükkanına girer. Orada, Hüseyin Baha
Efendiyle, Vehbi Bey’in kapıştığını öğrenir. Vehbi Bey artık aylığını
ödemek istemez. Çünkü gazete haciz altındadır ve belki de
kapatılacaktır. Ahmet Cemil, az önce attığı yumruğun verdiği
memnuniyetle evine döner.
Ahmet Cemil, babasının ölümünün üzerinden geçen şu beş yılda, çok büyük
hayaller peşinde koşup, en büyük acıları yaşamıştır. Artık Lamia da
yoktur, İkbal de.Bir zamanlar bütün umudunu bağladığı eserini, şiir
defterini eline alır. Okumak içinden gelmez.
Kemiklerini kırmak istediği bir düşman gibi defteri elinde sıkar ve sayfaları rastgele yırtarak sobada yakar.
Ne yapması gerektiğine karar verir. O da çok uzaklara gidecektir,
Hüseyin Nazmi gibi. Birden aklına, bir gün arkadaşlarıyla Taksim
Bahçesi’nde ellerine aldıkları şiir kitabından okudukları bir parça
gelir. ”Mezarlığım başka bir hayat gürültüsünün ve kavgasının mahvolmuş
kuvvetleriyle dolu; ama daha ölümlerinin bir birini izlemesi bitmiş
olmadı.”
O zaman yüzüne son bir umutsuzluk direnişinin dayanma gücü gelir.
Diplomasını alır eline. Bununla vilayetlerden birine gidecektir.
Annesine düşüncelerini söyler. Sabiha Hanım, çaresiz, çok uzaklara gitme
fikrini kabul eder.
Sirkeci’den ayrılacak sandala binmek üzereyken, Hüseyin Nazmi ile
karşılaşır. Arkadaşı Avrupa’ya, kendisi ise herşeyden uzak olmak için;
çok uzak ve her tarafı çöllerle kaplı bir vilayeti seçmiştir.
Bir saat sonra Loyd gemisi, Ahmet Cemil’i, annesini ve Seher’i, Kızıldeniz’e götürmek üzere yola çıkar.
Annesi ile Seher’i yerlerine yerleştirdikten sonra yukarı çıkan Ahmet Cemil, güverte de bütün hayatının muhasebesini yapar.
Bu siyah bir gecedir. Birden aklına Tepebaşı Bahçesi’nde, Haliç’e
bakarak seyrettiği mavi gece ile yıldızlardan oluşan elmas yağmuru
gelir.
Gözlerinin önünde o mavi gece ile bu siyah gece karşı karşıya gelir. MAVİ ve SİYAH.
O vakit denize bakar. Siyah bir deniz. Bu siyahlığın içine atlamak ve
derinliklerine gitmek ister. Dalgalar onu çağırır gibidir. Ancak o
derinliklere girdiğinde huzura kavuşacağını düşünür.
Evet, bir karar atılımı, küçük bir hareketle vücudunu denizin
derinliklerine bırakmayı düşünürken bir sesle irkilir. Annesi yanı
başında, neden yalnız oturduğunu sorar. Annesine geleceğini söyleyerek,
bu siyah geceden ayrılarak, annesini izler.
Ahmet Cemil : Romanın baş kahramanı
İkbal : Ahmet Cemil’in kızkardeşi
Sabiha Hanım : Ahmet Cemil’in annesi
Seher : Evin hizmetçisi
Vehbi Bey : İkbal’in kocası
Tevfik Bey : Vehbi Bey’in babası
Hüseyin Nazmi : Ahmet Cemil’in çocukluk arkadaşı, yazar
Lamia : Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşi
Ahmet Şevki Bey : Gazete yönetim memuru
Ali Şekip : Gazete başyazarı
Hüseyin Baha Efendi : Gazete de imtiyaz sahibi
Sait : Gazete de çalışan yazar
Saib : Gazete de çalışan diğer yazar
Raci : Gazete de düzeltme işi yapan yazar
Nedim : Raci’nin oğlu
MAİ ve SİYAH
Mir’-at-ı Şuun gazetesinin 10. yılı için yazı kuruluna verilen şölene,
gazete yazarı yedi arkadaş katılır. Bunlar Ahmet Cemil, Sait, Raci,
Hüseyin Baha, Ahmet Şevki, Saib ve Ali Şekip’den başkası değildir. Ahmet
Cemil çocukluk arkadaşı Hüseyin Nazmi (Gencine-i Edep başyazarı)
hakkında yapılan olumsuz eleştirileri kabul etmeyip, arkadaşlarının
şiirlerinin yeni bir akıma öncülük ettiğini savunur. Raci başta olmak
üzere, şiirdeki bu yenilikler hiç kimse tarafından kabul görmez.
Şölen bitipte herkes dağıldığın da Ahmet Cemil, Tepebaşı’nda Haliç’e
bakan bir ağacın altında, mavi bir gökyüzü altın da mavi düşlere dalar.
Düşlerin de çok ünlü bir şair olmak, bir gazete veya basımevi sahibi
olmak, mutlu bir evlilik ve daha neler neler...
Bir yıldan beri basın dünyasının içinde olan Ahmet Cemil, bu camianın
bir çok çirkefliğini gören ancak herkes tarafından sevilen bir insandır.
Raci hiçbir şey olmamak üzere dünyaya gelen, ancak her şey olmaya
çalışan, (özelliklede şair olamaya çalışan) kıskanç ve kin dolu biridir.
Baş yazar Ali Şekip alçak gönüllü, az konuşan, bilgili bir insandır.
Sait’in kendine özgü bir karakteri olmayıp, başkalarını taklit ederken,
Saib gözü kulağı her yerde her şeyden haberdar, zayıf kuru bir çocuktur.
Yönetim memuru Ahmet Şevki Efendi ve İmtiyaz sahibi Hüseyin Baha Efendi temiz yürekli, ortalık karıştırmayan insanlardır.
Ahmet Cemil on dört yaşındayken, dava vekili olan babasının biriktirdiği
üç beş kuruşla Süleymaniye’de aldığı evde annesi, kız kardeşi İkbal ve
hizmetçileri Seher’le mutludurlar. O vakit yatılı okuyan Ahmet Cemil’in
okulu bitirmesine bir yıl vardır.
Okuldaki en samimi arkadaşı olan Hüseyin Nazmi ile sürekli şiirler okur,
tercümeler yaparlar. Hüseyin Nazmi varlıklı bir ailenin çocuğudur.
Babasının vefatından sonra evin geçimini üstlenmek zorunda kalan Ahmet
Cemil önce kitabevlerine çeviri yapar ancak eline fazla para geçmez.
Mir’at-ı Şuun gazetesinde bir romanın tefrika edileceği haberini alan
Ahmet Cemil, gazeteye başvurur ve bir hafta içinde bir romanı çevirmesi
istenir. Gazeteye girişi böyle başlar.
Son sınıfta olan Ahmet Cemil, okul dönüşü sabahlara kadar çeviri yapar,
derslerini ihmal eder ve gitgide zayıflar. Üstelik arkadaşı Hüseyin
Nazmi ile de pek görüşmezler. Biri gündüzlü, diğeri yatılıdır.
Ahmet Cemil bir gün bir basımevi kuracağı ve önemli bir şair olacağı
hayalleriyle durmadan çalışır. Üstelik haftada üç gece altı yaşlarında
bir çocuğa evinden uzak bir mesafede, ders vermeye başlar.
Tüm bu şartlar altında diplomasını almayı da başarır.
Şölenin verildiği gecenin sabahı Ahmet Cemil gazeteye gittiğinde,
Raci’nin oğlu ve karısını görür. Raci uzun zamandır sabaha karşı evine
sarhoş gelmekte, başka kadınlara takılmaktadır. Kadın çocuğunun
geleceğinden endişe etmektedir.
Gazeteye gelen Sait’le Saib, Raci’yi bir gece önce bir Alman şarkıcı
kadınla gördüklerini söylerler. Bunun üzerine Ahmet Cemil ve Ahmet Şevki
oraya gitmeye karar verirler.
O gün işini erken bitiren Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi’ye gider. Kapıda
onu küçük kız kardeşi Lamia karşılar. Arkadaşı hakkında yapılan haksız
eleştirilerden bahseder ancak Hüseyin Nazmi bunlara pek kulak asmaz.
Ahmet Cemil’in en büyük hayali insanlığın hayatını anlatan, yeniliklerle
dolu bir şiir yazmaktır. Öyle ki bir gülümsemeyle başlasın, bir damla
göz yaşıyla sona ersin.
Ahmet Cemil’in şiirde olmasını istediği şudur:
Örneğin hüzünlü bir parça; Faülün, faülün, faülün ölçüsüyle giderken,
mefailiün, failatün, mefailün, failün ölçüsüyle bir duygusallık coşması,
sonra; müstef’ilün, müstef’ilün ile bir durgunluk, daha sonra bir
ıstırap hıçkırığı gibi tek bir ulün..... tıpkı bir müzik gibi.
Onun istediği tek düze bir anlatım değil, serbest kafiyeli ama birbirine uygun ve ahenkli bir şiir yazmaktır.
Hüseyin Nazmi, şiirini bitirdiğinde Ahmet Cemil için evinde bir şölen
vereceğini söyler. Daha sonra Lamia’nın çaldığı piyanonun sesleri gelir
ve onu dinlemeye giderler.
Ahmet Cemil Lamia’yı dinlerken onun bir kız oluşunu, büyüdüğünü hayal
eder ve kendisinin karşısına çıkacak kızın kim olacağını düşünür. Küçük
konser bitince Ahmet Cemil evden ayrılır.
Ertesi gün, akşamüstü Ahmet Şevki Efendi, onbeş yıldır hiç uğramadığı
Beyoğlu’na gitmek istediğini söyler Ahmet Cemil’e. Hem de Raci’yi
görebilmek için bir fırsattır bu. Raci’yi hiç sevmeyen bu iki dost,
karısına ve oğluna üzülmektedirler.
Dolaşırken Raci’yi bir eğlence yerine giderken görürler. Onlarda içeri
girerler. Burası Almanya’dan, Romanya’dan, Avusturya’dan geçinmek için
gelen kadınların çalıştığı, müzikli bir yerdir.
Raci burada şarkıcılık yapan bir Alman kadına deliler gibi aşıktır.
Ancak kadından hiç yüz bulamaz, üzüntüden kendini içkiye verir. Raci’nin
bu durumu onları çok üzer ve oradan ayrılırlar.
Raci’nin oğlu Nedim artık gazetede çalışmaktadır. Raci’den başka herkes çocuğa güleryüz gösterir.
Mayıs başlarında bir Cuma günü, Ahmet Şevki Efendi, Ahmet Cemil’le
konuşmak ister. Konu kızkardeşi İkbal’le ilgilidir. Basımevi sahibi
Tevfik Efendi’nin, oğlu Vehbi Bey’i evlendirmek istediğini, uygun bir
kız olup olmadığını, kendisinin de Ahmet Cemil’in kızkardeşi İkbal’i
tavsiye ettiğini söyler.
Ahmet Cemil bir yandan evde yabancı bir insanın yaşamasından duyacağı
rahatsızlıkları düşünürken, bir yandan da kızkardeşinin bu varlıklı
insanla evlenerek hayatını kurtaracağını düşünür.
İkbal’e görücülüğe gidilir, beğenilir, ardından da istenir. Kısa süre
içinde düğün yapılır. Ahmet Cemil ilk bir hafta hiç eve uğramaz,
arkadaşı Hüseyin Nazmi’de kalır. Bir hafta sonra bir akşam yemeğinde
aileye katılan Ahmet Cemil, bu evde kendini bir yabancı gibi hisseder ve
artık haftada dört gece ders vermeye gider, eve geç vakit gelip, sabah
erkenden çıkar.
İki ay kadar sonra, bir sabah annesi Sabiha Hanım gelir ve ikbal’in
gizli gizli ağladığını, mutsuz olduğunu söyler. Ahmet Cemil
kızkardeşinin ağzından birşeyler almak ister ama İkbal hiçbirşey belli
etmemeye, mutlu görünmeye çalışır.
Aynı gün basımevine gittiğinde, Vehbi Bey’in babası Tevfik Bey’in on altı yaşında bir kızla evlendiğini duyar ve çok şaşırır.
O yılın kışı Ahmet Cemil’in dayanma gücünü tüketen bir sefillik dönemi
olur. Bir yandan basımevindeki iş hayatı, bir yandan artık yetişemez
olduğu ders vermeler ve evde bir türlü ısınamadığı eniştesi Vehbi Bey.
Üstelik bütün gücüyle artık bitirip yayınlatmak istediği şiiri bütün
vaktini alır. Nihayet bir haftalık ayıklamadan sonra artık şiiri küçük
bir defter halini alır. Sonunda rahatlamıştır.
Şiirini en yakın arkadaşı Hüseyin Nazmi’ye okumak üzere yola çıkar.
Yolda bir yıldır hiç görmediği Lamia’ya rastlar. Lamia artık bir genç
kız olmuştur. Ona şiirinden bahseder. Yıllardan beri içinde tutuşan
özlemlerin, tutkunun, sevginin gerçek sahibini arayan Ahmet Cemil, bu
kişinin Lamia olduğunu fark eder ve ona delicesine sevdalanır.
Bir gece herkes yatmak üzere odasına çekilmek üzereyken kapı çalar ve
Vehbi Bey’in babası Tevfik Bey’in felç olduğu haberi gelir.
Vehbi Bey daha ertesi sabah, basımevi yönetimine el koyar, hesapları
sorar ve çalışanlara çirkin davranışlarda bulunur. Herkesi derin bir
kaygı alır.
Akşam basımevine uğrayan Hüseyin Nazmi,Ahmet Cemil’i alarak evine
götürür. Yolda basımevin de olanları anlatan Ahmet Cemil, bir taraftan
da Lamia’yı görebilme umudu içindedir. Hüseyin Nazmi, arkadaşının şiir
kitabını okuma törenini bir ay sonra yapacağı haberini alır.
Ertesi sabah basımevine girdiğinde, Raci’nin perişan halde olduğu
haberini alır Nedim’den. Sevdiği Alman kadından yüz bulamayan Raci,
iyice kendini içkiye vermiştir. Üstelik ciğerleri sökülürcesine
öksürmekte ve günden güne erimektedir.
Vehbi Bey tarafından yönetimden çıkarılması düşünülen Ali Şekip,
eniştesinden gelecek bir miktar parayla bir kağıtçı dükkanı açmak için
girişimlere başlamıştır bile. Artık istenmediği yerde kalmak istemez.
Sıra Hüseyin Baha Efendi’dedir. Vehbi Bey onu da bir aylığa bağlayarak
yönetimi tümden Ahmet Cemil’in idaresine bırakıp, boş yere çalışanlara
para ödememeyi düşünür.
Sıra gazete müdürü Hüseyin Baha Efendi’dedir. Vehbi Bey’e göre, Ahmet
Cemil, Sait ve Saib gazeteyi pekala yönetebilir, kendisi de memurluğa
devam edebilirdi. Ancak kafasın da daha başka planlar vardır.
Vehbi Bey bir gün Ahmet Cemil’e, evini ipoteğe vererek kendisiyle ortak
olmasını, basımevine bir taş makinesi ve benzinle çalışan bir makine
alınarak daha çok kazanabileceklerini, her ay 25 lira ödeyerek evin
borcunu ödeyebileceklerini söyler. Çaresiz Vehbi Bey kabul eder. Alınan
yeni makineyle gerçekten iyi kazanç sağlanır ve geceleri üç arkadaş
Sait, Saib ve Ahmet Cemil sırayla gazetede kalır, orada yer içerler.
Artık kitabını tamamlayan Ahmet Cemil, arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin
Erenköy’deki evinde verdiği şölene, edebiyat dünyasından birkaç kişiyle
katılır. Hüseyin Nazmi’nin açılış konuşmasından sonra sıra Ahmet
Cemil’in kendi şiirini okumasına gelir.
Hasan Latif Bey, İlhami Efendi, Raci, Süleyman Vahdet Efendi ve Hüseyin
Nazmi; Ahmet Cemil’in okumaya başladığı şiiri, biraz kıskançlık, biraz
şaşkınlıkla ve büyük bir dikkatle dinlemeye koyulurlar. Ahmet Cemil
birara Lamia’nın kapıda belirdiğini görür, o an kanı donar ama belli
etmemeye çalışarak okumaya devam eder.
Okuma bittikten sonra, herkes Ahmet Cemil’i kutlar ve bahçeye çıkılır.
Raci, Ahmet Cemil’in kendisini eniştesine kovdurttuğunu ima eder. Ahmet
Cemil büyük bir üzüntü duyarak yürürken, Lamia’nın yemek odasına
girdiğini görür. Geri dönüp ona sevgisini açmayı düşünür ancak vazgeçer.
Düşünceler içinde geçen bir gecenin ardından sabaha karşı uyuyabilen
Ahmet Cemil, birden defterinin olmadığını görür ve yemek odasın da
unutulan defter, uşak tarafından getirilir.
Ertesi gün ev de İkbal’in ağlama sesini duyan Ahmet Cemil, kardeşinin
derdinin ne olduğunu, bir yıldır süren evliliğin de neden mutsuz
olduğunu sorar ama hiçbir cevap alamaz.
Odasına gelen annesi Sabiha Hanım, İkbal’in hamile olduğunu, Vehbi
Bey’in hizmetçi kız Seher’i sıkıştırdığını, Lamia’yı sürekli aşşağılayıp
dövdüğünü ve haftada birkaç geceyi yatalak babasının evin de, onun genç
karısıyla geçirdiğini anlatır.
Ahmet Cemil ve annesi; İkbal’i kurtarmanın bir yolunu düşünmeye
başlarlar. Eniştesinden artık iyice nefret eden Ahmet Cemil, evi
kurtarmak için gazete de çalışmaya devam etmek zorunda olduğunu düşünür.
Daha çok çalışacak, evin parasını kurtaracak, Lamia’yla evlenecek ve
kızkardeşini bu adamdan ayırarak, ailece yeniden mutlu bir hayat
sürecekler. Bu düşünceler içinde Lamia aklına gelir Ahmet Cemil’in, şiir
defterini yeniden okumaya başladığın da, en son sayfada Lamia’nın el
yazısını görür. “Tebrik ederim....” Artık Lamia’nın da kendisini
sevdiğini ümit eder.
Sabah uyandığında, söküklerini tamir etmesi bahanesiyle İkbal’i odasına
çağıran Ahmet Cemil, kızkardeşiyle azda olsa konuşma fırsatı bulur.
Gazeteye gittiğinde; önceki akşam okuduğu şiir hakkında, hiç de hoş
olmayan eleştirilere arkadaşlarının gülüştüğünü, alay ettiğini görür.
Sabah gazetelerde çıkan bu yazının Raci’ye ait olduğunu anlar.
Ahmet Şevki Efendi ona, üzülmemesi gerektiğini söylese de, o, bu
yazıların herkes tarafından özellikle Lamia tarafından okunacağı
düşüncesiyle kahrolur.
Ahmet Şevki Efendi şiirin anlaşılamamasının bu kadar önemli olmadığını,
önemli olanın kız kardeşinin sorunu olduğunu söyler. Ahmet Cemil’in
basımevinden ayrılamayacağını, makinaların parasını çıkarana kadar
çalışarak evi kurtarmasını, sonrada İkbal’i kocasından
boşattırabileceğini söyler.
Makinaların başına giden Ahmet Cemil, biraz dizgi düzeltme işleri
yaparak avunmaya çalışır. O sırada Raci’nin çok kötü bir durumda
yattığını öğrenir. Artık Onu bir hastaneye yatırmak gerekir. Her gün
biraz daha ölüme yaklaşan Raci, Gureba Hastanesine yatırılır.
Akşam evde Vehbi Bey’in, diğer günlere göre daha farklı olduğu gözlenir.
Odalarına çekildiğinde, kızkardeşiyle eniştesi arasında ciddi bir
tartışma duyulur. Vehbi Bey, gazetelerde Ahmet Cemil hakkında çıkan
haberlerin gazetenin onuruna dokunduğunu, bunu İkbal’in ağabeyine
söylemesi gerektiğini söyler. İkbal bunu Ahmet Cemil’e çok zorlanarak
söyler. Bu; gazeteden kovulduğu anlamına gelir.
Ertesi gün gazetede yönetim memuru Ahmet Şevki Efendi, Mir’at-ı Şuun
gazetesinde yer alan bir yazıda, başyazarlığın Ahmet Cemil’den alınarak,
daha önce üç dört kez kovulan Osman Tayyar’a verildiği haberini
gösterir.
Ahmet Cemil makinaları alıp, kiraya vermek ya da bir basımeviyle ortak
olmak, kendisinin de ders vermeye devam edeceğini düşünür ancak beş
parasızdır. Üstelik makinaların borcu kendisine aittir. Evi kurtarmak
için çaresiz, Vehbi Beyle çalışmak zorundadır.
Daha sonraki günlerde basımevine hiç uğramaz, eve geç gelir, erken
çıkar, eniştesiyle yüz yüze gelmek istemez. Bu durumdan yararlanan Vehbi
Bey, evin geçiminin kendisine yüklendiğini, Ahmet Cemil’in hiçbir işe
yaramadığını bahane ederek, içkinin de dozunu kaçırarak İkbal’i daha
fazla haşlar.
Makinaları vermeyeceğini söyleyen Vehbi Bey, evinde bir asalak
besleyemeyeceğini söyleyip, kızı durmadan döver. Olanlara daha fazla
dayanamayan Ahmet Cemil, Vehbi Bey’i dövmek ister ancak annesi bırakmaz.
Eniştesi evden çıkınca İkbal’i görmeye giderler. İkbal böğrüne yediği
tekme ile acılar içinde kıvranmaktadır.
Başka çare yoktur. Annesinin yüzük ve küpelerini Emniyet Sandığı’na
rehine bırakıp, aldığı paralarla makinaları, dolayısıyla evi kurtarmak
zorundadır. Elindeki paralarla telaşla eve gider. Telaş içinde Ahmet
Cemil’i kapıda karşılayan Seher, İkbal’in durmadan kan kaybettiğini
söyler.
Çocuk düşmüştür. Tekrar doktoru çağırır. İlaçlar alınır. Doktor durumunu
pek iyi görmez. Ateşi bir türlü düşürülemeyen İkbal gitgide
kötüleşmekte, ateşler için de sayıklamaktadır. Bir gece ağabeyini yanına
çağırır ve o geceden sonra Ahmet Cemil kızkardeşini gece gündüz hiç
yalnız bırakmaz
Ve bir gece İkbal, annesi ve Seher’in kolları arasında çırpınmaya
başlar. Ahmet Cemil kardeşini kolları arasına alarak, sımsıkı sarılır ve
iki kardeşin kolları son bir kez buluşur. İkbal, ağabeyinin kolları
arasında can verir.
İkbal, derin bir yas içinde toprağa verilir. Ahmet Cemil eve döndüğünde
kızkardeşinin odasına girip doya doya ağlar. Hayatından yarım yüzyıl
geçmiş gibi çökmüş ve yaşlanmıştır Ahmet Cemil.
Ertesi gün Ali Şekip’in dükkanına giden Ahmet Cemil orada Ahmet Şevki
Efendi’yle de karşılaşır. Arkadaşları herkesin başından mutlaka bir kere
yas geçtiğini, bu kadar kendisini bırakmaması gerektiğini söyler.
Bu sırada Raci’nin oğlu Nedim’in gazete sattığını görürler ve Ahmet Cemil hep birlikte Raci’yi ziyarete gitmelerini ister.
Düşüncelerle geçen bir yolculuktan sonra, hastaneye varırlar. Raci’yi
küçük bir odada, yatağa büzülmüş, iyice kötüleşmiş bulurlar. Çıkışta
doktorlara durumunu sorduklarında pek umut olmadığını öğrenirler.
Ali Şekip’in dükkanına tekrar döndüklerinde, Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi
tarafından yazılıp, cama iliştirilmiş bir not bulur. Hüseyin Nazmi, bu
büyük felakete üzüldüğünü ve yasını paylaştığını, kendisine
ulaşamadığını, verilecek pek çok haberi olduğunu söyler.
Ahmet Cemil bu haberin Lamia ile ilgili olduğunu düşünür. “Lamia’da beni
sevdiğini ağabeyine söyledi ve evlenmek istediğini mi belirtti acaba? ”
Bu düşünce ile akşamı zor eder.
Erenköy’e arkadaşının köşküne gider ve büyük bir merakla, vereceği
haberleri söylemesini ister. Hüseyin Nazmi, Avrupa’da herhangi bir
başkente atanmak üzere olduğunu ve bu arada Lamia’yı bir subayla
evlendireceklerini söyleyerek, bu gencin bir resmini de gösterir.
Ahmet Cemil’in bütün hayalleri yıkılmıştır. Keşke daha erken davranıp
Lamia’yı kendisine isteseydi. Ama evlenmek için yeterince kazancı
olmadığı için, bunu yapamamıştır.
Bu yıkımın ardından, sabah erkenden kardeşinin mezarına gider ve orada kardeşi gibi kendisinin de umutsuzluğuna ağlar.
Dönüşte Raci’nin karısıyla karşılaşır. Kadın, oğlu Nedim’in geleceği
için, babasından kalan hisse senetlerini bozdurarak, Raci’nin tedavi
masraflarını karşılamak ister. Ahmet Cemil; kadınların neden bu kadar
bağışlayan ve bu kadar yüce varlıklar olduğunu düşünür. Demek ki; eğer
yaşasaydı, İkbal de kocasını affedecekti.
Babıali Caddesi’ni çıkarken, uzun zamandır hiç görmediği Vehbi Bey’le
karşılaşan Ahmet Cemil, kendine alaycı bir gülümseme atan Vehbi Bey’in
suratına olanca gücüyle, bütün intikamını alırcasına bir yumruk
patlatır.
Artık rahatlamıştır. Ali Şekip’in dükkanına girer. Orada, Hüseyin Baha
Efendiyle, Vehbi Bey’in kapıştığını öğrenir. Vehbi Bey artık aylığını
ödemek istemez. Çünkü gazete haciz altındadır ve belki de
kapatılacaktır. Ahmet Cemil, az önce attığı yumruğun verdiği
memnuniyetle evine döner.
Ahmet Cemil, babasının ölümünün üzerinden geçen şu beş yılda, çok büyük
hayaller peşinde koşup, en büyük acıları yaşamıştır. Artık Lamia da
yoktur, İkbal de.Bir zamanlar bütün umudunu bağladığı eserini, şiir
defterini eline alır. Okumak içinden gelmez.
Kemiklerini kırmak istediği bir düşman gibi defteri elinde sıkar ve sayfaları rastgele yırtarak sobada yakar.
Ne yapması gerektiğine karar verir. O da çok uzaklara gidecektir,
Hüseyin Nazmi gibi. Birden aklına, bir gün arkadaşlarıyla Taksim
Bahçesi’nde ellerine aldıkları şiir kitabından okudukları bir parça
gelir. ”Mezarlığım başka bir hayat gürültüsünün ve kavgasının mahvolmuş
kuvvetleriyle dolu; ama daha ölümlerinin bir birini izlemesi bitmiş
olmadı.”
O zaman yüzüne son bir umutsuzluk direnişinin dayanma gücü gelir.
Diplomasını alır eline. Bununla vilayetlerden birine gidecektir.
Annesine düşüncelerini söyler. Sabiha Hanım, çaresiz, çok uzaklara gitme
fikrini kabul eder.
Sirkeci’den ayrılacak sandala binmek üzereyken, Hüseyin Nazmi ile
karşılaşır. Arkadaşı Avrupa’ya, kendisi ise herşeyden uzak olmak için;
çok uzak ve her tarafı çöllerle kaplı bir vilayeti seçmiştir.
Bir saat sonra Loyd gemisi, Ahmet Cemil’i, annesini ve Seher’i, Kızıldeniz’e götürmek üzere yola çıkar.
Annesi ile Seher’i yerlerine yerleştirdikten sonra yukarı çıkan Ahmet Cemil, güverte de bütün hayatının muhasebesini yapar.
Bu siyah bir gecedir. Birden aklına Tepebaşı Bahçesi’nde, Haliç’e
bakarak seyrettiği mavi gece ile yıldızlardan oluşan elmas yağmuru
gelir.
Gözlerinin önünde o mavi gece ile bu siyah gece karşı karşıya gelir. MAVİ ve SİYAH.
O vakit denize bakar. Siyah bir deniz. Bu siyahlığın içine atlamak ve
derinliklerine gitmek ister. Dalgalar onu çağırır gibidir. Ancak o
derinliklere girdiğinde huzura kavuşacağını düşünür.
Evet, bir karar atılımı, küçük bir hareketle vücudunu denizin
derinliklerine bırakmayı düşünürken bir sesle irkilir. Annesi yanı
başında, neden yalnız oturduğunu sorar. Annesine geleceğini söyleyerek,
bu siyah geceden ayrılarak, annesini izler.
█►SALVADOR◄█- : 2228
: 5
Mesaj Sayısı : 1603
Hesabı
Altın:: Full
Para:: Full
Similar topics
» Farklı Siyah Celikler!
» Nutuk özeti
» Suç ve Ceza (Kitap Özeti)
» Don Kişot Kitap Özeti
» Zuhal Topal Geniş Aileye Geri Döndü Rojda Bozuldu
» Nutuk özeti
» Suç ve Ceza (Kitap Özeti)
» Don Kişot Kitap Özeti
» Zuhal Topal Geniş Aileye Geri Döndü Rojda Bozuldu
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz